26 Mart 2015 Perşembe

Bir Ortaçağ Şehri; Bruges

16-17 Mart 2015 IMG_5892
Bu sefer Belçika’nın masalsı şehri Bruges’deyiz (Felemenkçe Brugge). 5.kez(o zamanlar blog yazmıyordum ondan yazmamışım) ve hem de cümbür cemaat. Sebep mi? Bruges-Beşiktaş maçı. Türkiye’den arkadaşlar kalkıp gelince iki Fenerbahçeli olsak ta İngiltere’den gitmemek olmazdı. Tabi bize de eğlence çıktı. Sonuç biraz hüsran oldu ama maç öncesi güzeldi. Binlerce Türk Bruges sokaklarında. Millet şaşkın şaşkın izledi meydanda bağırışlarımızı.
Brugge Felemenkçe köprü anlamına geliyor ve gerçekten de şehir birbirinden güzel köprülerle dolu. Bruges, tarih kitaplarından fırlamış gibi duran, adeta bir film setini andıran harika Avrupa ortaçağ şehirlerinden biri. 11. yüzyılda iyi bir ticaret merkezi olan şehrin  zamanla seller ve depremlerle denizle bağlantısı iki kanal dışında kesilince, ticaret durmuş ve şehir hiçbir gelişime ayak uyduramamış. Bu duruş aslında şehrin bugünkü halini korumasına sebep olmuş. II. Dünya Savaşı’nda zarar da görmeyince mimari günümüze kadar bozulmadan kalmış. UNESCO’nun Dünya Mirasları listesinde yer alan Bruges ortaçağ mimarisi yanında rahibe işi denilen dantelleri, kanalları, çikolataları, meydandaki nostaljik faytonları ve çeşit çeşit Belçika birası ile ünlüdür.  Burada çekilen In Bruges filmi ile adını daha fazla duyurmuştur. Çikolatalardan da ayrıca bahsetmeden olmaz. Şehrin sokaklarında dolaşırken bir sürü çikolatacıya rastlayacaksınız. Birçoğu butik üretim küçük dükkanlar. Vitrinlerine bakmaya doyulmuyor. Bu kadarda şirin olunmaz ki. İnsan yemeye kıyamaz. Belçika’nın birçok yerinde olduğu gibi burada da kaliteli çikolatayı bulmak hiç zor değil. Hemen hemen hepsi muhteşem. Eğer el yapımı çikolatalardan istemiyorsan paketli çikolataları marketlerden çok daha ucuza almanız mümkün aklınızda olsun.
Gelelim Bruges maceralarımıza. Akşam üstü geldiğimiz Bruges de ilk iş otele yerleştik. Otelimiz Hotel Portinari (Adres: t’Zand 15, 8000 Brugge). Yeri çok merkezi, konforu da birkaç günlük konaklamalar için uygun. Herhangi bir ulaşım aracı kullanmadan şehri yürüyerek gezebilirsiniz ve yorulduğunuzda gelip dinlenebilirsiniz. Salı ve Cumartesi günleri hotelin hemen önündeki meydanda pazar kuruluyor. Bu sefer denk gelmedik ama daha önce görmüştük. Şirin küçük bir pazar. Daha çok sebze meyve ağırlıklı ama meze, kızarmış tavuk ve domuz satan tezgahlar ayaküstü bir şeyler atıştırmak için ideal. Otele bavulları atıp, cümbür cemaat vurduk kendimizi Bruges sokaklarına. Akşam olunca burada yeme içme dışında pek bir şey yok. Markt Square (Bruges’ün meşhur meydanı)’de ki restoranlardan birine gidip oturduk. Herkes çok açtı ve Beşiktaşlılar da orada toplanacak diye duyum aldıklarından oldu bu seçim. Yoksa ne kadar kötü bir yemek yiyeceğimizin bilincindeydim ki öyle de oldu. Suratsız bir garson, lezzetsiz bile diyemeyeceğim iğrenç yemekler ve bunlara ödenen gereksiz bir hesap. Gidip en turistik yerde yemek yiyince başınıza gelecek klasik bir durum. Ama keyfimiz çok yerindeydi. Kalabalıktık ve çok eğlendik. Resimdeki bira Belçika biralarından Kwak. Kwak enteresan bardağı, hafif baharatlı, meyveli yoğun tadıyla içimi hoş bir bira. Ama küçük boyunu seçmeniz içmenizi kolaylaştır benden söylemesi. Meşhur siyah biralardan içmek isterseniz de Leffe Brown tavsiye olunur.
Yemek sonrası otelin hemen yanındaki Bras-Cafe’de Türk Bayrağımızı asıp gırgır şamataya devam ettik.   
IMG_5894IMG_6223IMG_5956
9781841391465
(Bruges Haritası)
Ertesi gün Bruges’u gezme zamanı. Aslında bir rehbere ya da haritaya ihtiyaç duymadan gezilebilecek bir şehir burası.Ama illa harita isterim derseniz t’Zant meydanında turist ofisi bulunmakta. Hemen hemen her yol Markt olarak adlandırılan şehrin göbeğindeki büyük meydana çıkıyor ve şehrin kalbi bu meydanda atıyor.  Meydanda bulunan 12. yy’dan kalma  83 metre uzunluğundaki çan kulesi Belfort (Belfry of Bruges), neo-gotik mimarisiyle tüm ihtişamıyla duran mahkeme binası (Provıncial Court), Jan Breydel ve Pieter de Coninck heykeli ve meydandaki nostaljik faytonlar şehrin önemli sembollerinden. Belfry’nin içine girmek ve kuleye çıkmak mümkün tabi 366 basamak çıkmayı göze alıyorsanız. Fayton turunu değil de kanal turunu şiddetle tavsiye ediyorum. Kanallarda gezerken Bruges’ü izlemek ayrı bir zevk. Fayton turunun ise çok bir esprisi yok. Aynı turu yürüyerek yapmak çok daha keyifli.
IMG_6159IMG_6160IMG_6056
Bruges’ün diğer bir önemli meydanı Burg Square. 12,yy’dan kalma Roman sitilinde inşa edilmiş Kutsal Kan Bazilikası (Basilica of the Holy Blood), Belediye binası (Stadhuis) ve Piskoposun Sarayı (Bishop’s Palace) bu meydandaki tarihi yapılar.
Church of Our Lady gotik sitilde inşa edilmiş önemli kiliselerden ve Bruges’ün tarihi yapılarından biri. 122.5 metre yüksekliğindeki kulesiyle dünyanın ikinci en uzun taş kulesi. Aynı zamanda Michelangelo’nun  ünlü Madonna and Child heykeli bu kilisenin içinde bulunuyor. Kiliseyi kanal turu sırasında görebileceğiniz gibi Markt meydanından 10-15dk’lık bir yürüyüşle de ulaşabilirsiniz.
IMG_5968IMG_6016IMG_6007IMG_6011IMG_6012IMG_60170IMG_6162IMG_6020IMG_6155IMG_6161IMG_6245IMG_6164IMG_6190
Kanal turunda biz :) Bruges’ü kanallarından gezmek ayrı bir güzel zevk.
IMG_6055IMG_6024IMG_6027IMG_6028IMG_6050IMG_6051IMG_6254IMG_6250
Maç yolunda biz. Atlı polislerin eskortluğunda stada kadar yürüdük.
IMG_6077IMG_6078IMG_6130IMG_6133IMG_6145
Gelelim yeme içme olaylarında. Bruges’de eski gelişlerimize de dayanarak şiddetle tavsiye edebileceğimiz yerler var.
2B, Beerwall (Adres: Wollestraat 53) – İster gün içinde dolaşırken yorgunluğunuzu atın ister akşam yemekten sonra gelip keyfinize bakın. Burası şehrin en simge birahanesi. Yüzlerce çeşit farklı birayı bulabileceğiniz, balkonunda oturup enfes kanal manzarasının keyfini çıkarabileceğiniz hele de hava güzelse bir başka keyifli, girişindeki bira duvarı önünde foto çekebileceğiniz güzel bir mekan.
IMG_6172IMG_6177
Kok au Vin (Adres: Ezelstraat 19-21): Markt meydanından 500-600m arkada bulunan bu güzel Fransız restoranına mutlaka gidin. Çok fazla seçenek olmayan sade bir menüleri ve bunun yanında her gün değişen ve şefin spesiyallerinden oluşan ayrıca bir menüleri var. Küçük şirin bir restoran belki dışardan bakıp girmek bile istemezsiniz ama fiyat, kalite ve servis olarak yıldızlı restoranlara taş çıkarırlar. Bizim gittiğimiz gün ana yemek olarak kırlangıç balığı vardı. Gerçekten çok lezzetliydi. Tatlı da şefin spesiyallerinden Mandarin Curd.
IMG_6194IMG_6196
Pomperlut (Adres: Minderbroedersstrat 26): Burası daha önceki gelişlerimizden keşfettiğimiz yine arka sokaklarda geleneksel, küçük, şirin bir restoran. Menüsü Belçika-Fransız yemekleri karışımından oluşuyor. Akşamları bazı günler canlı müzik yapıyorlar. Kışın ise şöminenin yanına oturup keyifle yemeğinizi yiyebilirsiniz.
 
Yelda & Ömer
Bol tatilli günler…

1 yorum:

  1. Elinize sağlık çok güzel olmuş. Ben de Brown Sugar'dan çeşit çeşit taze marzipan/badem ezmesini önerebilirim :)

    YanıtlaSil

/*Sayfa numaralandırma*/