Cannes, bu şehri bu kadar çok seveceğimi ve ‘’gezdiğin yerler içinde en güzeli neresiydi?’’ sorumun cevabı olacağını (yazlık olarak kış cevabım hala St Moritz) inanın tahmin etmezdim. Cannes, Fransa'nın güneyinde yer alan, Fransız Rivierası'nın en ünlü şehirlerinden birisi, özellikle yaz aylarında ve Cannes Film Festivali zamanında kalabalıklaşan şehir lüks ve zenginliğiyle biliniyor. Moda devi Coco Chanel sayesinde ünlenen kum plajları, şimdi dünya jet sosyetesinin tatil tercihleri arasında.
Öncelikle her ne kadar sezon Eylül sonlarına hatta Ekim ortalarına kadar sürüyor dense de Ağustos’un son haftası bir çok ünlü mekan ve plajlar kapılarını kapatıyor. Eğer tatile gece eğlencelerini dahil etmek istiyorsanız ki Cannes bunun için çok geniş seçenekler sunuyor. Ağustos sonuna kalmamanız tavsiye edilir. Her ne kadar yurtdışı gezilerimizde gece eğlencesine pek zaman ayırmasakta Dünya’nın en iyi 10 night clubından biri olarak nitelendirilen GOTHA’da bir gece geçirememenin üzüntüsünü bir parça yaşamadım desem yalan olur. Jet sosyetenin müdavimi olduğu bu cluba gitmeden rezervasyon şart unutmayın. Bu arada Cannes’da restoranlar, gece clubleri hatta plajlar dahil hemen her yere rezarvasyon yaptırmanız gerekiyor. Rezervasyonsuz yer bulabilmek gerçekten büyük şans. Bir başka sıkıntı trafik, her ne kadar araba büyük kolaylık sağlasa da trafik inanılmaz yoğun. Eğer Cannes’da kalıp başka yerlere gitmem diyorsanız zaten araba ihtiyacınız olmayacak. Cannes yürüyerek dolaşılabilecek kadar küçük. Ama çevre şehirleri de gezeriz derseniz o zaman trafik problemiyle karşı karşıyasınız demektir. Biz biraz sezon sonu orada olduğumuzdan trafik çok aşırı değildi ama yine de vardı. Şehirler arası ulaşımın oldukça gelişmiş olduğu bu bölgede arabasız da rahat edebilirsiniz diye düşünüyorum.
Gökyüzünden Cannes manzaraları…
Gelelim gezimizin ayrıntılarına.
Otelimiz Ermitage du Riou. Cannes’ın 6 km dışında, marina manzaralı, Fransız tarzda dekorasyonuyla şirin bir otel, memnun kaldık tavsiye ederiz sadece havalandırma biraz fazla çalışıyor ve merkezi olduğundan kapatıp açma şansı yok. Öğlenden sonra otele yerleşip, hayli acıkmış olarak hemen otelin karşısındaki balık restoranında (La Brocherie II Restaurant) aldık soluğu. Çeşit çeşit kabuklular, tazecik balıklar, mezeler, o güzelim manzara ve restoranın ilginç gemi dekoru, tek kelimeyle herşey mükemmeldi. Yemekle şarap tercih etmeyecekseniz, Monaco birasını denemenizi tavsiye ederim. Ertesi günün akşam yemeğini yine burada yedik. Cannes’a gittiğinizde mutlaka gidin. Porsiyonlar hayli büyük haberiniz olsun. Bu arada balık tutmakta kullandığımız sülünezi de afiyetle yedik.
Günün geri kalanında kendimizi Cannes sokaklarına bıraktık. Gezilecek yerler olarak Cannes’ı 3 bölüme ayırabiliriz. Cafeler, restoranlar, plajlar ve ünlü markaların mağazalarının bulunduğu sahil boyu La Croisette, dar sokakları, kilise ve kalesiyle Le Suquet (Eski Cannes) ve ünlü alışveriş caddesi Rue D’Antibes.
İlk olarak Cannes Film Festivalinin yapıldığı Palais des Festivals et des Congrès’de alıyoruz soluğu. Eeee Cannes’a gidip kırmızı halıda resim çektirmeden olur mu? Aslında burayı çok ihtişamlı bekliyorum ama umduğum gibi çıkmadı. Herhangi bir binadan farkız. Önündeki kırmızı halı da olmasa anlamayacaktık yani. Boulevard de la Croisette boyunca uzun bir yürüyüş yapıp, alışverişin ve manzaranın keyfini çıkarıyoruz. Yolun sağ tarafında Cannes’ın ünlü plajları (unutmadan Güney Fransa’nın en güzel plajları Cannes’da), sol tarafında ise ünlü markaların mağazaları, cafeler, restoranlar, ünlü oteller ve kumarhaneler yer almakta. Kısa bir mola için Hotel Carlton’ın cafesi iyi bir seçenek. yolun devamında Palm Beach tüm güzelliği ile sizi karşılıyor olacak. Ünlü night club GOTHA ve bizim rezervasyon yaptırmak için bile yer bulamadığımız meşhur restoran Baoli burada bulunuyor. Baoli hem restoran hem de konsept gecelerin düzenlendiği elit bir club. Methini çok duydum artık gitmek bir daha ki yaza kaldı. Eğer yürümek istemezseniz festival binasının hemen önünden kalkan küçük trenle de şehri gezebilirsiniz.
Sahil kısmından alışveriş caddesi Rue D’Antibes’e geçip, Eski Cannes’a çeviriyoruz rotamızı. Le Suquet’nin dar sokaklarından kaleye çıkıp, Cannes”in enfes manzarasını buradan izlemenin keyfi de bir başka oluyor. Rue Meynadier’de ki küçük ama şirin restoranlar öğlen ya da akşam yemekleri için farklı alternatifler sunuyor. Ayrıca bu sokak küçük butikleriyle görülmeye değer. Yine aynı sokaktaki L’Atelier Jean Luc Pele’de leziz pastalardan ve macoranlardan yemeden geçmeyin. Buraya kadar gelmişken bir arka sokaktaki sebze, meyve ve çiçek pazarına (Marche Forville) söyle bir gözatmadan geçmeyin. Pazar sabah erken açılıp öglenden sonra kapanıyor haberiniz olsun.
Tüm gün gezmekten ayaklarımıza kara sular inince biraz otele gidip dinlenelim dedik ama bu sefer de akşam yemeği için geciktik. Bir çok restoran saat 12 ile 3 arası öğlen yemeği servisi verip saat 7 ile 10-10.30 arasındaki akşam yemeği servisine kadar kapılarını kapatıyor. Bu nedenle saatlere dikkat. Dediğim gibi yemeğe geç kalınca La Croisette’de film festivali binasının karşısında kesintisiz yemek servisi yapan Mocca’yı bulduk. Bizdeki Mid Point benzeri bir yer. Yemekler de gayet lezzetli. Salade Niçoise (ton balıklı salata), Maccheroni au pistou et légumes grillés (pesto ve ızgara sebzeli makarna), Filet de boeuf grillé (ızgara biftek) ve yanında güzel bir Bordeux şarap bizim menümüzdekilerdi. Yemek sonrası sahil boyu biraz yürüyüp otele geri döndük.
St-Tropez yazısında görüşmek üzere.
Yelda & Ömer
güzel hazırlamışsınız tebrikler teşekkürler ümit
YanıtlaSilTesekkurler. Begenmenize sevindim.
YanıtlaSilBenim eve 900 km cannes yolculuk 8 saat surdu ama degdi tabikide isvicrenin o guzel manzarasiyla yolculuk bir baska zaten gerçekten guzel yerler arabayla gittimiz zaman etraf sehirleride gezme sansi bulduk nice gibi en guzeli de mariland unutamayacagim bir tatildi
YanıtlaSil